Kalemin Gücü!
Bu yılın Don Kişot İyi Edebiyat Ödülü’nü kazanan Hakan Karakaşoğlu, Kül Şehir adlı romanıyla okurları derin bir yolculuğa çıkarıyor.
1870 yılının bir fotoğrafını çekip oradaki belli başlı karakterleri yansıtan romanda Rum bir aileden gelen Panayota, kayıplarına rağmen ayakta kalmaya çalışan genç bir kadın, bıçkın Ali ise tulumbacı odalarında çaresizliğini unutmaya çalışıyor. Dönemin şartları ve yaşadıkları kişisel felaketlerle boğuşan hikayelerin olay örgüsü, 1870 Büyük Beyoğlu Yangını gibi tarihi bir olay üzerine inşa ediliyor.
Karakaşoğlu, okuyucularını kitabın satır aralarındaki gizli anlamlarla büyülemeye hazırlanıyor. Bu etkileyici eserin yazılış sürecini, karakterlerin derinliklerini ve yazarın ilham kaynaklarını konuştuk.
Jeofizik Mühendisliği’nden edebiyata uzanan yolculuğunuz nasıl başladı? Bu iki farklı alanın hayatınıza katkıları nelerdir?
Jeofizik Mühendisliği’ni okudum ancak meslek olarak hiç yapmadım. Uzun yıllardır reklam ajanslarında çalışıyorum. Yine de mühendislik eğitiminin analitik düşünme becerimi geliştirdiğini sanıyorum. Romancılık her ne kadar yaratıcı ve duygusal bir iş olsa da ciddi disiplin ve planlama gerektiriyor. Mesela romanlarımı kurgularken Excel tabloları üzerinde çalışıyorum ve bu analitik yaklaşımın bana mühendislik eğitiminden geldiğine inanıyorum.
İlk romanınız Mumsema Han ve ardından gelen Taşikardi ile edebiyat dünyasına giriş yaptınız. Bu eserlerin sizin için anlamı nedir? Nasıl bir dönüşüm yaşadınız?
İlk romanım Mumsema Han benim için başlangıç noktasıydı. Bir hikâye anlatıcısı olarak sesimi bulma yolculuğum bu romanla başladı. Taşikardi bu yolculuğun devamıydı ancak esas dönüşüm bu son romanım Kül Şehir ile gerçekleşti. Mesela bu romanda kullandığım karakterlerin derin ve güçlü olduğunu, kurgunun daha akıcı olduğunu görebiliyorum. Ayrıca tarihi roman üstüne düşünmek ve bu süreçte yaptığım araştırmalar bana farklı bir perspektif kazandırmış ve yazarlığımda önemli bir değişime yol açmıştır.
Yazma sürecinizde sizi en çok motive eden unsurlar neler? İlham kaynaklarınız neler oluyor?
Tarihi olaylar ve dönemin atmosferini hayal etmek bana ilham veriyor. O zamanları anlatan metinlerde kaybolmayı seviyorum. Bu iş keyif verdiği için masa başında zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum ve bu da benim en büyük motivasyonum oluyor.
Bu yıl Don Kişot İyi Edebiyat Ödülü’nü kazanan eseriniz “Kül Şehir” hangi fikir ve duygularla ortaya çıktı? Bu romanın arkasındaki temel temalar ve mesajlar nelerdir?
Kül Şehir, 1870 Beyoğlu yangını gibi büyük bir felaketin insanların hayatlarını köklü bir şekilde değiştirmesi üzerine kuruludur. İlk fikir, John ve Brendan Freely’nin Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi ve ardından Said N. Duhani’nin Eski İnsanlar Eski Evler eserlerini okuduktan sonra doğdu. Sonrasında yaptığım okumalarla iyice şekillendi. Romanın ana temaları, zorunlu değişimler, hayatta kalma mücadelesi ve umudu korumak üzerinedir.
Tarihî bir roman olmasına rağmen “Kül Şehir”e İstanbul’daki deneyimlerinizi yansıttınız mı? Şehirle olan ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?
İstanbul, özellikle yaşadığım Beyoğlu, benim için bitmeyen bir ilham kaynağıdır. Yıllardır Kül Şehir’de yazdığım sokaklarda yürüyorum ve itiraf etmeliyim ki romanı bitirdikten sonra buralar artık başka duygular uyandırmaya başladı. İstanbul katman katman bir şehir hem bugün hem geçmişe ait. Yürümeyi çok seven biri olarak bu şehirde dolaşmak hem günümüzle hem de tarihle iç içe olmak gibi bir his veriyor ve bu hissi yazıya dökmek çok güzel.
Romanın karakterlerini nasıl kurguladınız? Bu karakterlerin ve olay örgüsünün kaynakları nelerdir?
1870 yılının bir fotoğrafını çekip oradaki belli başlı karakterleri romanıma yansıttım. Örneğin, Rum bir aileden gelen Panayota, kayıplarına rağmen ayakta kalmaya çalışan genç bir kadınken bıçkın Ali ise tulumbacı odalarında çaresizliğini unutmaya çalışan biri olarak kurulmuştur. Genel olarak karakterler, dönemin şartları ve yaşadıkları kişisel felaketlerle boğuşan bireylerdir diyebilirim.
Olay örgüsü, 1870 Büyük Beyoğlu Yangını gibi tarihi bir olay üstüne inşa edildi. Yangın romanın arka planını oluşturdu ve zamanla karakterlerin dönüşümünü tetikleyen unsur hâline geldi.
Roman yazarken sizi en çok zorlayan şeyler nelerdir? Özellikle “Kül Şehir”in yazım sürecinde karşılaştığınız zorluklar nelerdi?
Tarihi bir roman yazarken en büyük zorluk, dönemin gerçeklerini yansıtırken kurgunun akıcılığını korumaktır. Kül Şehir’de bu dengeyi sağlamak için metnin üzerinden defalarca geçip pek çok farklı kaynağı karşılaştırarak taradım. Bu zor, zahmetli ve bir o kadar da öğretici bir işti. Örneğin roman bir Türk ailenin Beyoğlu’ndaki Naum Tiyatrosu’ndaki hayır etkinliğine katılmasıyla açılıyor. Dönemin şartları düşünüldüğünde bunun gerçekleşebilmesinin mümkün olup olmadığını öğrenmek için bir öğretim görevlisine danıştım. Fakat yine de bu kitabın kurmaca, tarih sahnesinin ise bir araç olduğunu belirtmek isterim.
Türk edebiyatında şu anki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce edebiyat dünyası nereye doğru evriliyor?
Yeni ve genç yazarların eserlerinin yeterince tanıtılmadığını, onlara şans verilmediğini düşünüyorum. Listelerde hâlâ klasik eserler veya tecrübeli yazarlar baskın durumda. Genç yazarların daha fazla tanıtılması ve geniş kitlelere ulaşması gerektiğine inanıyorum.
Bir yazar olarak, edebiyat dünyasında size ilham veren ya da izlediğiniz yazarlar kimler? Hangi kitaplar sizi derinden etkiledi?
Kemal Tahir, Tanpınar, Orhan Pamuk gibi Türk edebiyatının ustaları bana ilham vermeye devam ediyor. Hâlâ Rus klasiklerini ve Lawrence Block, Sue Grafton gibi yazarların polisiye romanlarını okumayı çok severim. Kara Kitap, Suç ve Ceza, Esir Şehir Üçlemesi beni derinden etkileyen eserler arasından ilk aklıma gelenlerdir. Şimdi düşününce benim de güncel Türk edebiyatına daha fazla yönelmem gerektiğini fark ettim. Bunu da bir öz eleştiri olarak buraya ekliyorum.
Gelecek projelerinizden bahsedebilir misiniz? Yeni kitap çalışmalarınız ya da farklı edebi projeleriniz var mı?
Şu anda bir roman ve film senaryosu üzerinde çalışıyorum. Romanım, mütareke dönemi İstanbul’unda geçiyor ve Kül Şehir’deki bazı karakterler de hikâyeye dahil oluyor. Yine gerçek mekânlar, kişi ve olaylarla kurguyu birleştirmeye çalışıyorum. Önümüzdeki sene içinde tamamlamayı hedefliyorum. Senaryo ise kendi yaşantımdan esinlenerek yazdığım tek günlük bir macerayı anlatıyor. Temposu yüksek, eğlenceli bir iş.
Şu an üzerinde çalıştıklarım bunlar. Sonrası için ise bazı fikirler kafamda ya da defterlerimde sıralarını bekliyor.
Don Kişot İyi Edebiyat Ödülü’nü kazanmak sizin için ne ifade ediyor? Bu ödülün edebiyat kariyeriniz üzerindeki etkileri nasıl olacak sizce?
Bu ödülü kazanmak emeklerimin takdir edilmesi açısından beni çok mutlu etti. Ödülün, yazdıklarımın daha geniş kitlelere ulaşmasına vesile olacağına inanıyorum. Kendini tanıtmaya ve ispatlamaya çalışan bir yazar olarak bana yeni okurlar kazandırmasını umuyorum.
Bu ödülden sonra hedeflerinizde ve yazarlık anlayışınızda bir değişim olacak mı? Yeni rotanız nasıl şekillenecek?
Ödül, bana büyük bir motivasyon ve güven verdi. Mevcut şartlardan dolayı gündüz başka bir işte çalışıyorum. Bu romanımın beni tam zamanlı bir yazar olma hedefime bir adım daha yaklaştırdığını hissediyorum.
Sizce bir yazar için ödüllerin önemi nedir? Özellikle genç yazarlara bu tür yarışmalar ve ödüller hakkında ne tavsiye edersiniz?
İlk kez bir ödül kazandım ve bu bana büyük bir mutluluk getirdi. Yazarlık yalnız bir yolculuk, bu yüzden emeğinizin ödüllendirilmesi çok değerli. Genç yazarlara tavsiyem, yılmadan devam etmeleri ve kendilerine uygun yarışmaları bulup katılmalarıdır.